Sessiz evrim: Doğa, insan ve sanata dair

   Son birkaç on yılda doğal mercan kayalıklarımızın %40’ını kaybettik ve bilim insanları 2050 yılında bu oranın %80’e çıkacağını söylüyor. Jason deCaires Taylor doğal hazinelerimizin kaybı konusunda duyarlı ve bu konuda bir şeyler yapmaya karar vermiş, suyun altında zaman içinde doğal mercan kayalıklarına dönüşen heykelleriyle ünlü bir İngiliz eko-heykeltraş. Bölgeye özel yaptığı kalıcı heykeller, yapay kayalık görevi görerek mercanları kendisine çekiyor ve böylece denizaltındaki canlı yoğunluğunu artırıyor, balıkların bir araya gelmesini sağlıyor ve ekosistemi canlandırıyor; bu arada turistleri de bu özel seçilmiş bölgelere çekmek suretiyle gerçek (doğal) kayalıklardan uzak tutarak, doğal yaşamın korunmasına katkıda bulunuyor. Doğanın gücüyle evrimleşen denizaltı heykelleri organik gelişimi ve değişimi teşvik ediyor; Taylor bu durumu şöyle dile getiriyor: Bu, çevresel bir evrim süreci, gelişime bir sanat müdahalesi veya ilişkilerin dengelenmesidir. 

 

  
   Taylor’ın bugüne kadarki en iddialı eseri, Meksika’da kalıcı ve anıtsal bir yapay kayalık haline gelen The Silent Evolution - Sessiz Evrim (2010) isimli çalışması. 420 m2’lik bir alanı kaplayan ve ağırlığı 200 tona yaklaşan bu sergide, gerçek insan boyutlarına uygun ölçülerde yapılmış 400 adet insan heykeli yer alıyor. Bu heykeller yavaş ama kesin bir biçimde evriliyor; bir kızın yanağındaki yosun birikimi, bir rahibenin yanağına yapışmış bir deniz yıldızı veya yaşlı bir adamın gözünde büyüyen bir mercan gibi. Bu denizaltı “toplumu” belli bir zaman sonra deniz yaşamına tam anlamıyla asimile olarak bambaşka bir forma dönüşmüş olacak; türümüzün geleceği açısından oldukça iddialı bir metafor haline gelecek.

 

 

 

 

    Taylor’ın çalışmalarında ele aldığı bir diğer temaysa, kayboluş ve kırılganlık. The Lost Correspondent (2006) isimli çalışması bu kavramlara gönderme yapıyor. Grenada’da denizin 8 metre altında düşüncelere dalmış bir adam, elleri daktiloya uzanmış bir şekilde masa başında oturuyor. Tıpkı daktilosu gibi o da unutulmuş bir hatıradan, modern teknoloji tarafından ıskartaya ayrılan bir antikadan ibaret. Şöyle diyor Taylor: Bizim kuşağımız son 20 yıl içinde teknolojik, kültürel ve coğrafi anlamda ciddi ve hızlı bir değişim geçirdi. Bunun bizi, derinlerde yatan bir kaybetme hissiyle karşı karşıya getirdiğini düşünüyorum. Benim çalışmalarım bu anlardan bazılarını kayıt altına almayı hedefliyor. 

 Bu heykelin fotoğrafı, Pearl Jam’den tanıdığımız Eddie Vedder’ın 2011 yılında yayınlanan albümü Ukulele Songs’ın kapağında kullanılmıştır. 

 

 

   Suyun altında tek ışık kaynağı su yüzeyi olduğu için her şey %25 oranında daha büyük görünür ve renkleri değişir. Suyun altı insana çok boyutlu ve çok duyulu bir deneyim yaşatır; kütleçekiminin sınırlandırmalarından biraz da olsa kaçma hissi yaratarak, hem kişisel hem de samimi bir bakış açısı oluşturur. Taylor’ın yorumu şöyle: Sanatı galerilerin beyaz duvarlarından almak, izleyiciye keşif yapma ve esere katkıda bulunma şansı tanır. 

 

 

   Jason de Caires Taylor’ın çalışmaları sembolik olarak insanla doğa arasındaki simbiyoz ilişkiye dikkat çekerek, kaybedilen doğal hazinelerimizi koruma ve geleceğe umutla bakabilme konusunda güzel mesajlar sunuyor. Taylor’ın sanatı, insan müdahalesinin ekosisteme etkilerini gösteren örneklerden birisi. Onun mercan kayalıklarını koruma stratejisi, kapitalizmin “toprak metadır” şeklindeki savına meydan okuyan bir bakış açısı; insan yaratıcılığının ve hayal gücünün başka insanlarda nasıl farkındalık yaratabileceğinin ve doğayı korumanın çok farklı yollarının da bulunduğunun kanıtı niteliğinde.

 

  

 

 

 

 

 

Çok daha fazla görsele ulaşmak için sanatçının web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

 

Yorum ekle