Jerry Coyne: Dawkins 17 - Armstrong 0

  

 

   Jerry A. Coyne, Chicago Üniversitesi; Ekoloji ve Evrim Ana Bilim Dalı profesörüdür. Ayrıca Genetik Komitesi ve Evrimsel Biyoloji Komitesi üyesidir. Coyne'ın çalışmaları, türlerin kökenini ve doğada belirgin türleri ortaya çıkaran evrimsel süreçleri incelemek üzerinedir. Richard Dawkins Jerry Coyne'u anarken kendisini, “Evrimsel genetik alanında danıştığım akıl hocam.” şeklinde tanımlar.  

   Aşağıda okuyacağınız yazı (çeviri), Prof. Jerry Coyne tarafından kaleme alınmış olup, “Evrim tanrıyı nereye koyar?” sorusuna cevaben Karen Armstrong ve Richard Dawkins’in ayrı ayrı yazmış olduğu ve The Wall Street Journal’da yayımlanan makalelere yöneliktir. Yazıda bu makalelerden de kısa alıntılar bulunmaktadır. Aradaki pembe renkli yazılar, konuya uzak olanların daha iyi anlayabilmesi için benim eklediğim kısa açıklamalardır. 

SKOR: Dawkins 17 - Armstrong 0 

   Bundan daha adaletsiz bir maç daha olabilir miydi? Bir köşede apofatik teolojiyi benimsemiş olan Karen Armstrong var. Tanrı hakkında hiçbir şey söyleyemeyeceğimizi savunup aynı zamanda da nasıl oluyorsa, Tanrı hakkında arka arkaya kitaplar yazıp duran, kafası karışık bir savunucu. Diğer köşede de, bu saçmalıklara hiçbir şekilde tahammül etmeyen Oxford eleştiri tokmağı Richard Dawkins var. 

   Olay mahalli, muhafazakar görüşlü Wall Street Journal. Konu başlığı: “İnsana karşı Tanrı”. Richard’ın belirttiğine göre, ikisi de “Evrim Tanrı’yı nereye koyar?” başlıklı konuya birer makale yazmakla görevlendirilmiş. Her ikisi de, öncesinde diğerinin yazdığı makaleyi okumamış ama bu konuda yazmakta olduğundan haberdarmış. 

   Ve ortaya çıkan sonuç: Armstrong kolaylıkla nakavt oldu. Ama bu duruma zaten alışkınız. “Sofistike” modern teoloji ile ilgili fikir sahibi olmak ve onun berrak, gözleme dayalı düşünme biçimiyle ne kadar tezatlık içerisinde olduğunu görmek istiyorsanız (ve de şöyle güzel bir kahkaha atmaya ihtiyacınız varsa), aşağıdaki yazısına bir göz atın. Kendi akılcılığınızdan dolayı yürekleneceksiniz, ama bir yandan da Armstrong’un, tekrarlayıp durduğu saçma görüşlerini yayınlamaya istekli birilerini her seferinde nasıl bulabildiğini merak edeceksiniz. Eğer ılımlıların (*uyumsamacıların) ortaya atabileceği en iyi fikirler bunlarsa, BİZ KAZANDIK demektir! 

   * Yazıda Karen Armstrong ve onun gibiler için "uyumsamacı" terimi kullanılıyor, ama bu yazıda aynı anlama geldiği ve daha anlaşılır olacağını düşündüğüm için kelimeyi “ılımlı” olarak çevirdim. Yine de terimin tam anlamını merak edenler için; uyumsama: Deneyimler sonrasında yeni şemalar yaratarak ya da önceden var olan şemaların kapsam ve niteliklerini değiştirerek, yeni edinilen deneyimlerin gereklerine uygun davranmaya denir. Bir başka deyişle uyumsama, karşılaşılan bir olayda eski şemalar işe yaramadığında, yeni duruma uygun şemalar yaratmaktır, eskiyi yeniye uydurmaya çalışmaktır. 

Alıntılar: 

 

Armstrong: 

"Dinin, mantığın elverdiği sınırlarda açıklanabilen olgulara açıklama getirmesi gerekmiyordu. Hayatlarımızı, var olan ve çözümleri de kolay olmayan gerçekliklerle yaratıcı bir şekilde yaşayabilmemize ve iç huzuru bulmamıza yardımcı olması gerekiyordu. Ancak bugün; birçoğu sürdürülemez kesinliğe tercih edilmiştir. Ama evrim teorisine dindar bir şekilde cevap verebillir miyiz? Onu kullanarak, tanrıya dair daha özgün (ve gerçek) bir bakış açısı getirebilir miyiz? 

   Darwin, tıpkı önceden Maimonides, İbn-i Sina, Aquinas ve Eckhart’ın yaptığı gibi tanrıyı çok basit bir şekilde, yani sadece tek başına dünyayı yaratmış olan kutsal bir kişilik olarak tanımlayamayacağımıza işaret etmiştir. Bu bakış açısı bizim, kesinliğin idollerinden uzaklaşıp, “Tanrı’nın da ötesindeki Tanrı” fikrine yakınlaşmamızı sağlayabilir. En iyi teoloji ruhani bir deneyimdir, bu anlamda şiir sanatına benzer. Din kesinlikli bir bilim dalı değil, müzik ve resim gibi bir sanat dalıdır; bizi saf akılcı olandan farklı bir bilgi türüyle tanıştırır ve kolaylıkla da kelimelere dökülemez. En iyi ihtimalle bizi, bir merak ve şaşkınlık içinde bırakır. Bay Dawkins’in doğal seçilimin harikalarını kavrayıp onların değerini anladığı zaman –ve onun sayesinde benim de kavradığımda hissettiğim zaman- yaşadığından çok da farklı bir merak ve şaşkınlık değildir bu. 

   Peki ya Darwin'in gün yüzüne çıkardığı acı ve israfa ne demeli? Bütün büyük gelenekler, inançlıların, hayatın kaçınılmaz bir parçası olan ve her zaman her yerde görülen acılar üzerine düşünmelerinde ısrar eder; çünkü eğer bu rahatsız edici gerçeğin farkına varmazsak, inancın temelinde yatan merhamet duygusunun oluşması imkansızdır. Yok oluşa doğru acı çekerek yol alan sayısız canlının oluşturduğu katlanılması zor manzarayı izlemek, Birinci Asil Gerçek ("Varolmak acı çekmektir") ilkesine göre yapılan klasik Budist meditasyonlarından çok da farklı değildir. Bu ilke, bazılarının Nirvana dediği - bazılarının da Tanrı dediği- bilincin ötesindeki aydınlanmayı yaşamak için zorunlu bir ön koşuldur."

 

Dawkins:

"Darwinci evrim, yaratıcı akıl gibi karmaşık bir şeyin ortaya çıkmasını sağlayacak kadar yetkin olan bildiğimiz tek süreçtir. Bu yaratıcı zihinler ortaya çıktıkları zaman kendilerine ait başka karmaşık şeyler yaratabilirler: Resim ve müzik eserleri, gelişmiş teknoloji, bilgisayarlar, internet ve kimbilir gelecekte daha neler neler? Evrende bu şekilde işleyen tek oluşturucu süreç Darwinci evrim olmayabilir. Henüz keşfetmediğimiz veya hayal etmediğimiz başka "vinçler" ... de olabilir.*  Ancak bu varsayımsal vinçler ne kadar harika ve Darwinci evrimden ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, sihirli olamazlar. Tıpkı Darwinci evrim gibi onlar da, karmaşıklığın basitlikten temel alarak ortaya çıkmaya başlayan ve doğa yasalarını asla çiğnemeyen bir yetenek olduğu gerçeğini benimseyeceklerdir.

   ç.n. Vinç ve hava kancası, Daniel Dennett'ın "Darwin'in Tehlikeli Fikri" isimli kitabında öne sürdüğü iki metafordur. Hava kancası derken, çıkış yeri bile belli olmayan ve havada öylece asılı durduğu varsayılan, yani hiçbir bilimsel temeli olmayan mucizevi önermelere işaret eder. Bu şekilde Akıllı Tasarım gibi yaratılışçı argümanları, yani bilimsel olmayan hava kancaları yoluyla evrim teorisini eleştirmeye çalışanları tiye alır. Vinçler ise temelleri toprağa sağlam bir şekilde gömülü olan -toprağa gömülü olmak, bilimsel geçerlilik içerdiğini simgeler- yapılardır ve dolayısıyla bize hayali olmayan, geçerli teoriler sunar; olguların doğal süreçlere indirgenerek açıklanabileceğini ortaya koyan teorileri simgeler.

   Bu durum, Tanrı kavramına ne yapar? Söylenebilecek en nazik şey; ona yapacak hiçbir iş, övgümüzü ve tapınmamızı hakedecek veya korkmamıza sebep olacak hiçbir yan bırakmadığı olacaktır. Evrim, Tanrı'nın işten çıkarılma bildirimidir. Hatta daha da ileri gitmeliyiz: Yapacak hiçbir işi kalmayan karmaşık bir yaratıcı sadece gereksiz değildir. İlahi bir tasarımcının, en az kendisini açıklamak zorunda kalan varlıklar kadar karmaşık olması gerektiği için, böyle bir tasarımcının var olması da mümkün değildir. Tanrı ölmüş değildir. Zaten başından beri yaşamış veya var olmuş değildi. Şöyle ki, sofistike ve modern teologların belirli bir tipi vardır. Bu kimseler şuna benzer cümleler kurarlar:

'Aman tanrım, elbette Tanrı'nın var olup olmadığını umursayacak kadar saf ve basit değiliz. Varoluş ne kadar da 19. yüzyılda kalmış bir düşünce! Tanrı'nın bilimsel anlamda var olup olmamasının hiçbir önemi yok. Önemli olan, sizin için veya benim için var olup olmadığıdır. Sizin için Tanrı gerçekse, bilimin onu geçersiz kılması kimin umrunda? Bu ne büyük bir kibir! Ne kadar da elitist bir yaklaşım.' 

   Eğer böyle düşünüyorsanız, bu düşüncenizde çok yalnız kalacaksınız demektir. Dünyadaki inançlı insanların benimsediği ana görüş ortadadır. Tanrı'ya inanırlar; Cebelitarık Dağı'na nasıl inanıyorlarsa aynen o şekilde, yani gerçekten var olduğunu düşünerek inanırlar. Eğer incelikli teologlar veya postmodern rölativistler, varoluş kavramının içini boşaltarak, Tanrı'yı, miadı dolmuş laf ebeliklerinden kurtardıklarını düşünüyorlarsa, bunu tekrar düşünseler iyi olur. Bir kilise ya da cami cemaatine, varoluşun, onların tanrılarıyla ilişkilendirilemeyecek kadar sıradan bir olgu olduğunu söylerseniz, sizi hemen bir ateist olarak damgalayacaklardır. Ve çok da haklıdırlar." 

   Dawkins'in Armstrong'u şu son iki paragrafta yerle bir etmesinin dayanılmaz hazzı! Armstrong, Eagleton ve Haught gibi modern teologlar, kendilerini ne kadar incelikli sanarlarsa sansınlar, birçok insan için "din" in ne ifade ettiğini anlayamayacak kadar dünyadan kopukturlar. Size bu konuda bir ipucu: İnanan insanlar için "din" apofatik değildir.**

** Apofatik teoloji: Tanrıyı olmadığı şeyler yoluyla tanımlayan teolojidir. Buna göre tanrı ancak insandan kaynaklanan bütün kavramlardan vazgeçildiği zaman kavranabilir. Buna "yargıdan kaçınan" teoloji de denilebilir. 

 

Kaynak: Jerry Coyne, Dawkins 17, Armstrong 0

Çeviri: felis agnosticus 

  • Karen Armstrong'un aynı isimdeki kitabından uyarlanan "Tanrı'nın Tarihi" adlı belgeseli izlemek için tıklayın.
  • Daniel Dennett'ın bu yazıdakine benzer şekilde, teologların incelikli kelime oyunlarını ve çarpıtmalarını eleştirdiği "Zihin Karışıklığının Evrimi" adlı sunumunu izlemek için tıklayın.

 

 

Yorum ekle