Inherit The Wind (Maymun Davası)

 

Yönetmen: Stanley Kramer (1960)  

 IMDB

   “İnsan aklı… Bir çocuğun çarpım tablosunu ezberleyebiliyor olması, sizin bütün amin çığlıklarınızdan ve kutsal saydığınız şeylerin hepsinden daha fazla kutsallık içeriyor. Bir fikir, bir katedralden çok daha büyük bir abidedir. Ve insanın akli bilgisinin gelişimi, denizlerin ikiye yarılmasından da, asaların yılana dönüşmesinden de çok daha mucizevi bir şeydir!”

—Henry Drummond

 

   Dünyaca ünlü davalardan biri olan ve Amerika'da 1925 yılında “Scopes Maymun Davası” olarak da bilinen insanlık adına utanç verici olayın özellikle hukuki süreçlerini anlatan film, daha çok davanın görüşüldüğü mahkeme salonunda geçmektedir. Sayfanın en altına inerek filmden kısa bir bölüm izleyebilirsiniz.

   Filmdeki karakterler gerçek hayattakileri yansıtır, ancak isimleri senaryoda değiştirilmiştir.

—Öğretmen John Scopes filmde Bertram Cates,

—Scopes'un avukatı Clarence Darrow filmde Henry Drummond,

—Davacı ve avukat William Jennings Bryan da filmde Harrison Brady ismiyle kurgulanmıştır. 

(Bu yazı SPOILER içermektedir.)

  Süreç, John Scopes adındaki bir lise biyoloji öğretmeninin derste Darwin’in Türlerin Kökeni kitabından alıntılar yaparak öğrencilere biyolojinin temeli olan evrim kuramını anlatması üzerine tutuklanmasıyla başlar. Scopes anayasa mahkemesine ve Tennessee eyalet yasalarına karşı gelmek suçundan yargılanır. Her iki taraf da eyaletteki en ünlü avukatları getirtir; duruşma Amerika’da tüm radyo istasyonlarından yayınlanır. Scopes’u mükemmel bir şekilde savunan agnostik avukat Clarence Darrow'un da belirttiği gibi, "Bu dava aslında aklın ve bilimin, dini yobazlık ve bilim düşmanlığıyla, cehaletle mücadelesidir." 

    Davanın konusuna tanıklık etmek üzere getirilen birçok bilim adamının, davayla ilgisiz oldukları(?!) gerekçesiyle konuşmalarına bile izin verilmez. Bilimsel bir konunun okullarda öğretilmesi söz konusuyken bir bilim adamının görüşü nedense konuyla ilgisizdir!   

  

  Bu trajikomik engellemelerin ardından Scopes'un avukatı Darrow, dindar bir insan olduğunu iddia eden davacı avukatı tanık sandalyesine çağırarak şaşırtıcı bir hamle yapar. Darrow, yaratılışçılığı savunan W. J. Bryan'ı tanık sandalyesinde, bizzat İncil'den okuduğu yaratılış mitleriyle ve bunların akla uygunsuzluğunu Bryan'a itiraf ettirmek suretiyle susturmayı başarır (filmde mutlu olduğumuz ve alkışladığımız bölümlerdir bunlar.) 

   Sekiz gün süren duruşmaların ardından Jüri, Scope’u eyalet yasalarına karşı gelmekten suçlu bulsa da, komik bir şekilde sadece 100$ para cezasına çarptırır. Bu duruma sinirlenen, çok daha ağır bir ceza çıkmasını bekleyen ve isteyen davacının elinden de daha fazlası zaten gelmez. 

   Zamanın imkanlarıyla ve teknolojisiyle elde edilmiş olan tutarlı kanıtların, daha o zaman bile yaratılışçıları evrim konusunda susturmaya ne kadar yeterli olduğu gerçeği dikkat çekici. Ancak o zamanki yaratılışçılık da günümüzdekinden daha farklıydı. Akıllı tasarım saçmalıkları henüz peyda olmamıştı ve dinlere daha geleneksel bir bakış açısı vardı. Bugün, 1925’ten sonra çok yol katetmiş olan bilim dünyası, hızla gelişen teknolojinin desteğiyle elimize geçen kanıtların fazlalığı ve deneysel çalışmalardaki muazzam artış sayesinde zaten evrim karşıtlarını ciddiye almazken, ülkemizde hala "din elden gidiyor" naralarıyla evrim karşıtlığının pompalanması, halkımıza gerçekdışı ve bilimsel olmayan argümanların sanki hakikatmiş gibi sunuluyor olması da üzüntü verici, ötesi çok da utanç verici bir durum. Ama bunların hepsi, İngiltere ve Amerika'da, 1925'teki Maymun Davası'ndan çok sonra ortaya çıkan toplumsal olayların tetiklediği (1960'larda başlayan savaş karşıtlığı ve cinsel devrimlerin) yeni bir yaratılışçılık akımı olan Akıllı Tasarım furyasının Türkiye'ye ulaşmış halidir. 

   Inherit The Wind bu bağlamda çarpıcı, düşündürücü ve üzücü bir film. Amerika 1925, Türkiye 2011... Biz neredeyiz hala? Korkarım Amerika'nın 1925'te bulunuğu yerden de gerideyiz. Bu karanlık yerde daha ne kadar tutulacağımız da meçhul.

   Ama bu davanın iyi sonuçları da oldu tabii. Zaten toplumlar bu şekilde gelişir ve evrilir. Bütün dünyada ses getiren bu davadan sonra, Amerika’da klasik yaratılışçılık yavaş yavaş geriledi, en azından resmi anlamda. Bilimdışı, yaratılışçı argümanlar ve kutsal kitaplardan alınma cümleler biyoloji ders kitaplarından çıkarılıp, yerine evrime ve gerçek bilime dair bilgiler yerleştirildi. Daha da önemlisi bilimle ilgili ders kitaplarının eğitimciler tarafından değil, bilim insanları tarafından yazılması gerektiği anlaşıldı ve yasal olarak kabul edildi. 

  Günümüzde, köktendinci İslam ülkeleri ve Amerika’nın sayılı birkaç eyaleti haricinde, dünyanın tüm ülkelerinde fen derslerinde evrim teorisi öğretilmektedir. Yaratılışçılığın fen dersi kitaplarından çıkarılması, Amerika’nın Anayasa Mahkemesi tarafından bile kabul edilmiş, yaratılışçılığın ders kitaplarına girmesi anayasaya aykırı sayılarak yasaklanmıştır. Şu anda eskisinin yerini az önce bahsettiğim “akıllı tasarım” adı altında sunulan bir başka, modernize edilmiş yaratılışçılık akımı almaya çalışıyor gibi görünse de, henüz anayasa mahkemesi tarafından olmasa bile, onun altında yer alan yargıtay ve tüm hukuk kurumlarınca akıllı tasarım da anayasaya aykırı olarak sınıflandırılmıştır. 

   Not: O dönemlerde darvinizm karşıtlığıyla da bilinen avukat William Jennings Bryan, aynı zamanda Amerika'da merkez-sol olarak bilinen Demokrat Parti siyasetçisidir. Evrim teorisine ve Darwin'e, sadece tutucu ve geleneksel bir Hıristiyan olmasından dolayı değil, bu siyasi duruşu nedeniyle de karşıdır. Darwinizm'in o dönemde ve günümüzde de halen yanlış anlaşılan imajı bunda rol oynar. Evrim teorisini bir siyasi akım veya inanç akımı sananlar, doğal seçilim mekanizmalarından "Güçlü olan hayatta kalır, zayıf olanlar ezilir ve elenir." gibi yanlış bir sonuç çıkararak, bunun üzerinden bilim karşıtlığı yapmıştır. Ama elbette bu, bilimsel bir gerçeğe hiç alakası olmayan siyasi bir bakış açısı yapıştırmak ve bunun üzerinden prim yapmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. 

Şunlar da ilginizi çekebilir:

Yorumlar (1) -

  • felsefe desen felsefe, oyunculuk desen oyunculuk...
    Film hakkında insanlara yönelik kişisel yorumum şudur ki: kişilerin düşünce sistemleri ne olursa olsun; gökten indiği sanılan dogmatik inaçların insanları nasıl da barbarlaştırdığını, gözlerini nasıl da körelttiğini ve nasıl da barnazlaştıdığını film konu itibariyle anlatabildiği kadar anlatmış...

    Filmdeki beyinleri dönmüş kişiler, bu tip düşünce sisteminin adına "ışık, ışık" demezler mi...
    ışık için önce gözlerinizi açmayı, sonra görmeyi öğrenmelisiniz...
    kafanızda yarattığınız fantastik dünyalar ile; gördüğümüz, kokladığımız, anladığımız ve anlam vermek istediğimiz dünya birbirinden çok ama çok farklı...


Yorum ekle